Page 46 - Camiye Gidiyorum1 Öğretici Kitabı
P. 46

A  L  A  N    B   I  L  G  I  S  I                                                   ÖĞRENME ALANI: AHLAK




        SELAM                                               (Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 142),

        Müslümanların karşılaştıklarında birbirlerine sağ-  hayır ve bereket getireceğini (Tirmizî, “İstihzân”,
        lık ve esenlik dilemeleri anlamında bir terimdir.   10) ve insanı Allah’a yaklaştıracağını (Ebû Dâvûd,
        Sözlükte “kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak”    “Edeb”, 133) bildirmiş, selâm vermekten kaçınma-
        anlamındaki selâm Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde   nın bir tür cimrilik olduğunu söylemiştir. Âyet ve
        “eman, kurtuluş, esenlik, barış” mânaları yanında   hadislerde geçen selâmlaşma ifadeleri dinin ana
        “selâmlama” anlamında da geçer. Kur’an’da bazen     kaynaklarında yer alması sebebiyle mânevî bir de-
        tahiyye kelimesi ve türevleriyle ifade edilen selâm   ğere ve özellikle ayrı dilleri konuşan Müslümanlar
        (en-Nisâ 4/86), karşılaşan iki kişiden birinin diğe-  arasındaki iletişimde bir nevi sembol işlevi görmesi
        rine “selâmün aleyküm” (es-selâmü aleyküm: Selâm    bakımından özel bir öneme sahip olmakla birlikte,
        sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve   selâmlaşmanın asıl amacı karşılıklı sevgi, dostluk,
        belâdan korusun) demesi, diğerinin de buna aynı     iyi niyet ve güzel dileklerin açıklanması olduğun-
        mânada olmak üzere “aleyküm selâm” (ve aley-        dan,  her dilde  bu  gayeyi  gerçekleştirecek  uygun
        kümü’s-selâm) diye hayır duada bulunmasıdır.        ifadelerle selâmlaşma görevinin yerine getirilebi-
        Selâmda yaygın biçimde bu ifadeler kullanılmakla    leceği açıktır. Herkesin birbirine selâm vermesini
        birlikte “es-selâmü aleyküm ve rahmetüllāhi ve be-  istediği için yolda karşılaştığı çocuklara da selâm
        rekâtüh” ifadesiyle verilip “ve aleykümü’s-selâm ve   vermeye özen gösteren Resûl-i Ekrem (Müslim,
        rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesiyle alınabilmek-  “Selâm”, 14, 15) küçüklerin büyüklere, binekli, atlı
        tedir. İslâm âlimleri selâm vermenin sünnet, alma-  veya arabalı olanların yayalara, yürüyenlerin otu-
        nın farz olduğunu ve selâm verenin alana göre daha   ranlara, arkadan gelenlerin önlerinde  gidenlere,
        fazla sevap kazanacağını belirtmiştir. Müslümanlar   iki grup karşılaştığında az olanların çok olanlara
        arasında bilinen şekilde selâmlaşmanın hicretten    selâm vermesini  tavsiye eder  (Buhârî, “İstihzân”,
        sonraki yıllarda başladığı anlaşılmaktadır.         4, 5, 6, 7; Müslim, “Selâm”, 1), mescidde kadınlar-
        Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden olan selâm keli-       dan oluşan bir cemaat gördüğünde onlara uzaktan
        mesi Kur’ân-ı Kerîm’de kırk kadar âyette geçer. Bu   selâm verir, selâm verdiği anlaşılsın diye de eliyle
        âyetlerin bazılarında selâm veya selâmün aleyküm    işaret ederdi (Müsned, VI, 458). Resûlullah, sadece
        şeklindeki sözlerin daha önceki bazı peygamber-     yolda karşılaşılan veya başkasının evine misafir gi-
        ler zamanında da kullanıldığı (Meryem 19/33, 47)    den kimselerin değil kendi evine girenlerin de evde
        meleklerin Hz.  İbrâhim’e ve  Nûh’a  gittiklerinde   bulunan anne, baba, eş, çocuk ve akrabasına selâm
        (Hûd 11/ 48, 69; el-Hicr 15/52; ez-Zâriyât 51/25),   vermesini emretmiş (Tirmizî, “İstihzân”, 10), “Ev-
        yine meleklerin cennet ehline (er-Ra‘d 13/ 24; el-  lere girdiğiniz zaman kendinize selâm verin” (en-
        Hicr 15/46; en-Nahl 16/32; ez-Zümer 39/73; Kāf      Nûr 24/61) âyeti, evde kimse olmasa da evine giren
        50/34), cennet ehlinin birbirlerine  (Yûnus  10/10;   kişinin kendi kendine selâm vermesi gerektiği şek-
        İbrâhîm 14/23), Allah’ın mümin kullarına (el-Ah-    linde yorumlanmıştır. İki grup insan birbiriyle kar-
        zâb 33/44; Yâsîn 36/58), peygamberlere (es-Sâffât   şılaştığında içlerinden birinin selâm vermesi, diğer
        37/79, 109, 120, 130, 181) bu şekilde selâm verdiği,   gruptan da bir kişinin verilen selâmı alması yeterli
        Resûl-i Ekrem’e de kendisine gelen müminlere        görülmüş (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 141), bir meclisten
        selâmün aleyküm diye hitap etmesinin emredildiği    veya birinin yanından ayrılan kişinin ayrılırken de
        (el-En‘âm 6/54) haber verilmektedir. Bir âyette     selâm vermesi istenmiştir (Tirmizî, “İstiźân”, 15).
        de selâmlanan kişinin selâma aynı ifade ile kar-    Selâm verirken veya alırken eğilmek doğru görül-
        şılık vermesi veya daha güzel bir ifade kullanarak   memiştir. Hz. Peygamber selâm verdiği zaman her-
        muhatabına hayır duada bulunması emredilmekte       kesin duyması ve selâm vermenin öneminin anlaşıl-
        (en-Nisâ 4/86), bir hadiste de daha güzeliyle mu-   ması için bazen birkaç defa selâm verirdi (Buhârî,
        kabele etmiş olmak için yapılan ziyadelere ayrıca   “İlim”, 30). Bununla birlikte uyuyan veya rahatsız
        sevap  verileceği  belirtilmektedir  (Tirmizî,  “İstih-  edilmemesi gereken bir kimse bulunduğunda sa-
        zân”, 2). Hz. Peygamber selâm vermeyi sevap ka-     dece uyanık olanlara işittirecek şekilde alçak sesle
        zandıran (Buhârî, “Îmân”, 20) ve cennete girmeye    selâm vermeye özen gösterirdi (Müslim, “Eşribe”,
        vesile olan (Tirmizî, “Ķıyâme”, 42), önemli amel-   174). İnsanlar arasında ayırım yapmadan her Müs-
        lerden biri olarak tarif etmiş Müslümanların çokça   lümana selâm vermek ve verilen selâmı almak bü-
        selâmlaşmasının  karşılıklı  sevgiyi  arttıracağını   tün Müslümanların görevidir (Buhârî, “İstihzân”,
    46
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51