Page 173 - Camiye Gidiyorum1 Öğretici Kitabı
P. 173

A  L  A  N    B  I  L  G  I  S  I            16 ÜNITE  KUR’AN’LA BULUŞUYORUZ      ILGILI SAYFALAR  102–106




           KUR’AN TERCÜMESI                                    mında asıl metne eşitlik şart olmadığı gibi her harf

                                                               ve kelimesinin tercüme edilmesi de zorunlu değil-
           Kur’ân-ı Kerîm’de veya hadiste Kur’an’ın başka dil-  dir  (geniş  bilgi  için  bk.  Aydar,  s.  177-180).  Tür-
           lere tercümesini açıkça emreden yahut yasaklayan    kiye’de Kur’ân-ı Kerîm tercümesi yerine daha çok
           bir ifade yoktur. Ancak bilhassa fıkıh ekollerinin   “meâl” lafzı kullanılmakta olup bu tercihle yapılan
           oluştuğu dönemlerden itibaren bu hususun tartış-    tercümenin eksik ve yetersiz olduğu belirtilmekte
           malara konu edildiği görülür. Bir  kısım  âlimler,   ve Kur’an’ın yerini tutmadığına işaret edilmektedir.
           bazı âyetlere ve sünnetteki uygulamalara bakarak
           Kur’an’ın tercümesini zaruri görürken diğer bir     Herhangi bir eserin dahi anlam ve içeriğinden hiç-
           kısmı yine Kur’an’dan hareketle onun başka dillere   bir şey kaybetmeden başka bir dile çevrilmesi çok
           çevrilemeyeceğini, lafızları itibariyle de mu‘ciz olan   güç olduğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in tercümesi
           Kur’an’ın başka dillere nakli halinde bu özelliğinin   söz konusu edildiğinde bu güçlüğün ve onun do-
           ortadan  kalkacağını  ileri  sürmüşlerdir.  Uygula-  ğurduğu sorumluluğun kat kat artacağı açıktır.
           mada ise tercümeyi savunanların fikri geçerli olmuş   Zira Allah’ın mu‘ciz kelâmı olan Kur’an’ı fesahat,
           ve eskiden beri Kur’an değişik dillere çevrilmiştir.  belâgat, îcâz ve üslûbuyla başka bir dile çevirmek
                                                               imkânsızdır. Bununla birlikte Kur’an’ın bu özellik-
           Tercümeyi genel olarak harfî (lafzî) ve tefsirî (mâ-  leri onun tercümesine engel değildir ve yüce me-
           nevî) diye ikiye ayırmak mümkündür. Harfî ter-      sajları  dili  ne  olursa olsun  her  insana ulaşmalıdır
           cüme nazmın nazma, tertibin tertibe, hatta ke-      (Şâtıbî, II,  68). Tercüme  mu‘ciz  belâgat yönünü
           limelerin birbirine muvafık olması şartıyla bir     ifade etmese de aslî mânalarda saklı bulunan di-
           dildeki lafızları başka bir dildeki benzer lafızlarla   ğer i‘câz cihetlerini muhafaza edebilir (Mahmûd
           ifade etmektir (M. Abdülazîm ez-Zürkanî, II, 7).    Şeltût, VII [1355/1936], s. 124-125). Sonuç olarak
           Bu tercüme şeklinde asıl dildeki hiçbir kelime atıl-  pek çok âlim Kur’an’ın i‘câzını nazmına hasrederek
           maz. Kur’ân-ı Kerîm açısından bakıldığında harfî    Kur’an’ın mûcize oluş özelliğini ortadan kaldırdığı
           tercüme, “mütercimin kapasitesi ve dilin yeterliliği   gerekçesiyle  tercümeye karşı  çıkarken diğer bir
           nisbetinde Kur’an’ın her lafzının yerine tercüme    kısmı Kur’an’ın i‘câzını lafızlarda saklı olan mâna-
           edilen dilde o lafzın karşılığı olan başka bir lafzın   larda aramış, Kur’an’ın anlamları itibariyle mu‘ciz
           konması, Kur’an’ın kelime, ibare yahut nas cihetiyle   olduğunu söylemiş, anlamlar nakledilebildiğine
           Arapça’dan başka bir dile aktarılması” şeklinde ta-  göre tercümenin de mümkün olabileceğini düşün-
           nımlanabilir. Bu tür çeviri gerçekte bazı harf, fiil   müştür.
           ve isimlerin mânalarını karşılayıp karşılamadı-
           ğına veya ne ölçüde karşılandığına bakılmaksızın    Kur’ân-ı Kerîm, Araplar arasından seçilmiş bir
           Kur’ânî  ibarelerin  harfen  nakline  dayanır  (Mah-  peygambere nâzil olduğuna ve  öncelikle onlara
           mûd Şeltût,VII [1355/1936], s. 124). Harfî tercü-   hitap ettiğine göre dilinin Arapça olması tabiidir.
           menin  ilmî  ve  hukukî  eserlerde  kullanımı  kolay   Ancak onun muhatapları yalnız Araplar değil bü-
           ve pratik ise de edebî eserler ve özellikle Kur’ân-ı   tün insanlardır. Zira Kur’an kendisini insanlar için
           Kerîm açısından uygulanması son derece güç, hatta   hidayet kaynağı, şifa ve rahmet, öğüt, uyarıcı ve
           bazan imkânsızdır.                                  müjdeleyici olarak tanıtır (meselâ bk. Yûnus 10/57;
                                                               el-İsrâ 17/82). Şu halde Kur’an’ı sadece Araplar’a
           Tefsirî tercüme asıl dildeki kelimelerin tertibine,   hasretmek diğer insanların onun şifa, rahmet ve
           nazmına, sayısına vb. şeklî özelliklere bağlı kal-  hidayetinden faydalanmasına engel olmak Allah’ın
           maksızın bir sözün anlamını başka bir dille açık-   her şeyi kuşatan rahmetini (el-A‘râf 7/156) daralt-
           lamaktır. Bu tür çeviride esas olarak mânaya itibar   mak demektir. Bütün bunlar Kur’an’ın diğer dillere
           edilir; bazı tabirler atılabilir veya ilâveler yapılabi-  çevrilmesini gerektirir. Kur’an’ın evvelkilerin ki-
           lir (M. Abdülazîm ez-Zürkanî, II, 7). Bu tercüme    tabında geçtiğini (eş-Şuarâ 26/196; el-A‘lâ 87/18-
           tarzında mütercim, asıl dildeki ifadeleri iyice an-  19), her millete mutlaka kendi dillerini bilen bir
           ladıktan sonra onların belirttiği mânayı başka      elçinin gönderildiğini (İbrâhîm 14/4; el-İsrâ 17/15;
           bir dile kendi üslûp ve ifadesiyle nakleder. Tefsirî   eş-Şuarâ 26/208; el-Kasas 28/59) belirten âyetler
           tercümede tercümenin harf ve lafızlarında, cümle    de  onun tercüme edilmesinin  lüzumunu  ifade  et-
           ve ibarelerinde, îcâz ve ıtnâbında, hacim ve kapsa-  mektedir  (geniş  bilgi  için  bk.  Aydar,  s.  128-135,
                                                                                                                173
   168   169   170   171   172   173   174   175   176   177   178