Page 161 - Camiye Gidiyorum1 Öğretici Kitabı
P. 161
ILGILI SAYFA: 100 15. ÜNITE DINIM HATAMI DÜZELTMEMI ISTER
merhametlidir” şeklindeki sözü de (Buhârî, “Edeb”, buyurmuştur: “Mümin kul günah işlediğinde kal-
18; Müslim, “Tevbe”, 22) aynı mahiyettedir. İlâhî binde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak
rahmetin genişliğini ifade eden birçok rivayet, töv- bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır.
benin Allah ile mümin arasındaki dostluğun de- Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sa-
vamını sağlayan bir vasıta olduğunu gösterir. Ebû rar. Cenâb-ı Hakk’ın, ‘Onların işlemekte oldukları
Hüreyre ve Abdullah b. Mes‘ûd’dan nakledilen bu kötülükler kalplerini kirletmiştir’ şeklindeki be-
nitelikteki hadislerden biri şöyledir: “Azîz ve celîl yanında (el-Mutaffifîn 83/14) yer alan kir ve pas
olan Allah buyurur ki: ‘Ben merhamet ve şefkat bundan ibarettir” (Müsned, II, 297; Tirmizî, “Tef-
açısından kulum beni nasıl düşünüp algılıyorsa öy- sîr”, 83/1). Diğer bir hadiste bu tür bir kalp, içine
leyim. O beni nerede hatırlayıp anarsa ben orada- konulan şeyi tutmayan devrik testiye benzetilmiştir
yım. Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yakla- (Müslim, “Îmân”, 231). Mümin, işlediği küçük bir
şırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Kul günahı bile tepesinde dikilip üzerine düşeceğinden
bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.’” korktuğu bir dağ gibi görür.
Hadisin diğer bir rivayetinde Hz. Peygamber şöyle Buna karşılık günahı kanıksamış kimse onu burnu-
demiştir: “Allah Teâlâ’nın mümin kulunun tövbe- nun üzerinden geçen sinek gibi kabul eder (Buhârî,
sinden duyduğu sevinç tasvir edeceğim şu kişinin “Daavât”, 4). Aslında küçük günahlar büyük gü-
sevincinden çok daha fazladır: Adam tek başına nahlar için birer basamaktır. Resûlullah Hz. Âi-
tehlikeli bir yolda yiyeceğini ve içeceğini taşıyan şe’ye hitaben şöyle demiştir: “Küçümsenen yanlış
bineğiyle yolculuk yapmaktadır. Bir yerde durup davranışlardan uzak durmaya bak, zira Allah bu
dinlenirken kısa bir süre uyur. Uyanınca bineğinin tür davranışların da hesabını soracaktır” (Müsned,
ortadan kaybolduğunu görür. Uzun zaman ararsa V, 331; İbn Mâce, “Zühd”, 29). Küçük günahlar
da bulamaz. Bu sırada aşırı derecede bunalmış ve âmir konumda bulunan veya başkalarına örnek ola-
susamıştır. Nihayet, ‘Dinlendiğim yere gideyim de cak bir mevkide yer alan kimselerce işlendiği tak-
orada öleyim’ der. Bu yerde kısa bir ara uykuya da- dirde büyük günah durumuna geçer. Öte yandan
lıp uyanınca bineğini karşısında görür. O kadar se- bir hadiste de vurgulandığı üzere (Buhârî, “Edeb”,
vinir ki, ‘Allahım! Sen benim rabbim, ben de senin 60; Müslim, “Zühd”, 52) günahın açıkça işlenmesi
kulunum’ diyecek yerde, ‘Sen benim kulum, ben de bağışlanmasının önünde ayrı bir engel teşkil eder.
senin rabbinim!’ der” (Müsned, I, 383; II, 534-535;
Buhârî, “Daavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8). İslâm âlimleri günah işleyip tövbe eden kimse ile
hiç günah işlememiş kimseler üzerinde durmuş,
Tövbenin Mahiyeti. Bütün ilâhî dinlere göre insan bunlardan hangisinin daha makbul sayıldığını ir-
hem iyilik hem kötülük yapma temayülüne sahip delemeye çalışmıştır. Aslında peygamberler hariç
bir varlıktır. Hz. Âdem hata etmiş, fakat tövbe ile günah işlemeyen hiçbir insan yoktur. Bununla bir-
rahîm olan Allah’ın affına mazhar olmuştur. Gü- likte farzları yerine getirmemek, yasaklardan ka-
nah işleyen kimse tövbe ettiği takdirde âdemiyet çınmamak gibi belirgin maddî günahlardan uzak
nesebini, aksi halde şeytaniyet vasfını tescil ettir- duran kişiler cennete gireceklerini sanıyor ve diğer
miş olur (Gazzâlî, IV, 234-235). Gazzâlî insan için insanları küçümsüyorsa Allah’a muhtaç olmadık-
hatadan korunmuşluğu imkânsız kabul ederken ha- ları zannına kapılabilirler. Buna karşılık günah iş-
tadan dönmemeyi insanlıkla bağdaştıramaz (a.g.e., leyen, fakat pişmanlık duyarak tövbe eden, Cenâb-ı
IV, 242-243). Onun bu düşüncesinin, “Her insan Hakk’ın lutuf ve bağışlamasına daima ihtiyaç du-
günah işleyebilir, günah işleyenlerin en hayırlısı yan insanlar O’na diğerlerinden daha yakındır. Hz.
tövbe edendir” meâlindeki hadisten (Müsned, III, Ömer’in, “Günahlarından tövbe edenlerle beraber
198; İbn Mâce, “Zühd”, 30) kaynaklandığı anlaşıl- bulunun, çünkü onlar hassas yürekli olur” dediği
maktadır. Aslında tövbe imanın bir tezahürüdür; nakledilmiştir (İbn Ebü’d-Dünyâ, s. 117). İşlenen
bezm-i elestte Allah’a verilen sözün hatırlanması günahın kul hakkını ilgilendiren yönü bir tarafa,
ve yapılan ahdin tazelenmesidir; Kur’an’da işaret tövbe kul ile Allah arasında cereyan eden mânevî bir
edildiği gibi (eş-Şems 91/9-10) nefsini kirlerden haldir. Kul zihnî ve kalbî fonksiyonlarına, pişman-
arındırma çabasıdır. İnancın kaynağı olan kalp lığına ve tövbeden sonraki durumuna göre günah
hadislerde bir aynaya benzetilir. Ebû Hüreyre’den işlemeyen kimsenin mânevî açıdan çok gerisinde,
gelen bir rivayette Hz. Peygamber bu konuda şöyle yanında veya ilerisinde bulunabilir (İbn Kayyim
161